27 Ekim 2015 Salı

Yürü Kardeşim! Ayaklarına Bir Kudüs Gücü Gelsin.

     1 Kasım'a çok az kaldı. 1 Kasım sadece bir seçim değil: Bu toprağın insanları için, alem-i İslam için, Afrika için, Asya için, Balkanlar için, Orta Doğu için, Kudüs için bir dönüm noktası. Evet o yüzden Nuri Pakdil'in o meşhur dizelerini yazımın başlığına taşımak istedim.

     Çocukluğumdan beri yaşadığım ev nedeniyle siyaset ile iç içe büyüdüm. Çocukluk yıllarımdan beri hem ailemin hemde ilk okul hocamın etkisiyle çizgi film yerine haber bültenleri, tartışma programları izledim. Babam 28 şubat darbesi sonrası siyasete küsmüş, demokrasi ve seçime inancı kalmamış eski bir Refah Partili işçiydi. Yarım yamalak hatırladığım ilk siyasi olay Turgut Özal'ın vefatıydı. Bir oda dolusu kadın sanki ailelerinden birini kaybetmiş gibi ağlıyorlardı. Bir de 1996 yada 1997 yılıydı her halde katılımın zorunlu olduğu "Türkiye laiktir laik kalacak." "Kahrolsun Şeriat" sloganlarının atıldığı okul yürüyüşlerini hatırlıyorum. Siyasi muhakemeler yapabilmeye başladığım yıllar CHP'nin dışarıdan desteklediği Anasol-D ve DSP-MHP-ANAP koalisyon hükümetleri dönemlerine denk geliyor. Lise yıllarında her yazdığım kompozisyon baş örtüsü zulmüne çıkıyordu. Üniversite kapılarından duvar dibinde başını açıp boynunu bükerek geçmek zorunda kalan genç kızlar, cuma namazı çıkışında yapılan polis coplarıyla karga tulumba gözaltılarla son bulan protestolar geliyordu aklıma nasıl başka bir şey düşünebilirdim ki. Her sakallı her çarşaflı potansiyel hizbulvahşetciydi. Aileler küçük çocuklarını yasak olan yaz Kuran-ı Kerim kurslarına gönderebilmek için cami hocalarına yalvarırdı. Öyle şimdiki gibi büyük büyük salonlarda sohbetler yapmak ne demek telefonda "sohbet" yerine "misafirlik" denir, komşular huylanmasın diye ayakkabılar kapı önünde bırakılmazdı. Kurban derilerini Türk Hava Kurumu'ndan kaçırabilmek için akla kara seçilirdi.

   2002 yılında Türkiye Ecevit'in, belki yaşının da getirdiği yorgunlukla, halkta oluşturduğu cılız ve aciz duruşuna inat genç, gür sesli, hatip bir liderle tanıştı. Recep Tayyip Erdoğan halk için ailesinden çıkmış biriydi: Tek parti dönemi, koalisyonlar ve darbelerden gına gelmiş ihtiyar dedeye; genç, vurduğunu deviren bir torunu, akşama kadar işsiz güçsüz kahvede oturan adama okey masasındaki ortağı, üniversitede ne olacak bu ülkenin hali, bizim kaderimiz büyük devletlere avuç açmak mı diyen gence bir umuttu Erdoğan. Kısacası devlete karşı milletin, patrona karşı işçinin, Ohale karşı Kürdün, merkeze karşı çevrenin adamıydı. Evet 2002'de Ak Partiyi tanımlayan en iyi ifade "çevrenin partisi" idi.

   Ak Parti 2002'den bu yana devletin daha doğrusu sistemin ayakta kalabilmek için seçimden seçime istismar ettiği ama hiç bir zaman dertleriyle dertlenmediği, çözüm bulmaya çalışmadığı çevre için adres oldu. Ohal'in kaldırılmasından baş örtüsü zulmünün sonuna, 301. madde iptalinden DGM'lerin kapatılmasına, derin devletin tasfiyesinden işkencenin bir usul olmaktan çıkarılmasına, EMASYA'nın iptalinden MGK'nın sivilleşmesine, Kürtçe kanalların açılmasından Kürtçe seçmeli derse, Köylerin isimlerinin iadesinden azınlıklara mülkiyet hakkının verilmesine... Hak ve özgürlükler alanında bir çok sıkıntıya çare oldu. Son döneminde ise daha çok yatırım alanında icraatler yaptı. Bu durum Ak Partiyi azar azar çevreden merkeze taşıdı belki ama yine de 1 Kasım öncesi iktidara aday partiler içerisinde halkın sorunlarına en yakın parti yine Ak Parti.

    1 Kasım öncesi görev biraz da bizlere düşüyor. Bizler derken Ak Partinin mevcut halinden kayıtsız şartsız memnun olan kardeşlerimi kastetmiyorum. Ak Partinin devletçi çizgiye kaydığını düşünen 7 Haziran'da ihtarını çekmiş veya dayanamamış yine oy vermiş ama içi buruk kardeşlerime sesleniyorum. Tamam Ak Partinin şimdiki hali "adil düzen" diye yeri göğü inleten Refah Partisine benzemiyor, tamam 2002'deki gibi Kore gazisi Akif dedenin, öğretmen emeklisi Ahmet amcanın, İşçi Mehmet'in, öğrenci Akif'in dudakları kuruncaya kadar anlattığı savunduğu parti değil. Ama Allah aşkına kim var daha bizden olan; yıllarca Kemalizm dayatmasıyla halkın her kesimine zulüm eden 13 yılın kuyruk acısını çıkarmak için zaman kolladığı her halinden belli olan CHP mi, yoksa milliyetçiliğinin içini boşaltarak faşizme indirgeyen, lafa gelince mangalda kül bırakmayıp bir derde derman olmuşluğu olmayan, hayırcı MHP mi, yoksa sosyalizmden barıştan bahsedip katil PKK çetelerine sırtını dayayan HDP mi? 

     Gönül isterdi ki bu seçim; Ak Partiyle Fatih Erbakan'ın Saadet Partisinin veya Muhsin Yazıcıoğlu'nun Büyük Birlik Partisinin veya Sezai Karakoç'un Yüce Diriliş Partisinin ve yahut Kemal Burkay'ın Hak-Par'ının iktidara yarıştığı bir seçim olsaydı. Hangi parti iktidar olursa olsun kazanan halk olur diyebilirdik. Ama maalesef 1 Kasım Ak Partiyle; küresel güçlerin, paralel yapının, PKK'nın özetle batılın seçimi. 1 Kasım Batıya karşı doğunun, sömürgeciye karşı Afrikalının, Sisi'ye karşı Mursi'nin, Esad'a karşı Özgür Suriye'nin, Tel Aviv'e karşı Kudüs'ün, zalime karşı mazlumun seçimi. 

     Velhasılıkelam, 1 Kasım sabahına kadar kırgınlıklarımızı ve kızgınlıklarımızı seçim sonrasına erteleyip Türkiye'nin ve alem-i İslam'ın bekası için içimizdeki Kudüs'ü canlandırıp koşturmalıyız.  Tıpkı Refah Partisi’nin Türkiye siyaset tarihine geçtiği 1995 seçimlerindeki gibi girmediğimiz kafe, internet kafe, meyhane, birahane, kahvehane bırakmayalım. Komşularımızın kapısını çalalım onlara 1 Kasım'ın ülkemiz için mazlum İslam coğrafyası için önemini anlatalım. Ve 1 Kasım akşamı tüm küresel oyun kurucuların hesaplarını alt üst edelim. Bizde o güç var yeter ki ayağa kalkalım ve aşkla yürüyelim. Rabbim ayaklarımıza Kudüs gücü versin.
    

20 Ekim 2015 Salı

Ak Parti'nin Tek Başına İktidarının Yolu Kürt Seçmenden Geçiyor

     Tekrar seçimlere az bir süre kala 2011 seçimleri sonuçları ve 7 Haziran 2015'te seçmenin yeni tercihleri üzerinden 1 Kasım'da karşımıza çıkabilecek olası durumları ortaya koymaya çalışacağım. İlk önce tüm seçim bölgelerindeki genel durumla başlayalım:







     Ak Parti 2011 seçimleri sonrası kazandığı 326 milletvekilliği sayısını koruyamayarak 258 milletvekili çıkardı. Ak Partinin 68 koltuğundan 7'sine tek başına YSK el koydu. Ordu, Muş, Manisa, Kütahya, Elazığ, Ankara ve İstanbul 2. Bölgelerde milletvekili sayılarını birer düşüren YSK, milletvekili kontenjanlarını kaydırdığı İstanbul 1. Bölge, İstanbul 3. Bölge, Ankara 1. Bölge ve Bayburt'ta Ak Parti'nin 2011 seçimlerindeki performansını yakalayamamasının da etkisiyle 7 milletvekillini Ak Parti'nin elinden çekti aldı. Ak Parti 48 seçim bölgesinde milletvekili sayısını koruyamadı.
     Seçim sonuçlarının detaylarına 1 Kasım seçimlerinde Ak Partinin hedef seçmen olarak belirlediği ve Türk seçmenin ağırlıklı olduğu batı Anadolu'daki illerden başlayalım. Ak Parti tablodaki 21 ilde kaybettiği 23 milletvekilinin 16'sını MHP'ye, 4'ünü CHP'ye kaptırdı. Geriye kalan 3 milletvekili ise 7 Haziran öncesi YSK'nın aldığı yeni milletvekili kontenjan kararının kurbanı oldu. Ak Partinin 21 ilden çıkartabileceği maksimum potansiyel koltuk sayısı, CHP seçmeniyle yaşanan kutuplaşma göz önüne alınırsa, sadece MHP'ye kaybettiği 16 milletvekili olacaktır. Tabi 2011 seçimlerine göre yaklaşık 10 puanlık kayıp yaşadığı, milliyetçi muhafazakar seçmenin yoğun olduğu bu illerde gelen şehit haberlerine rağmen Ak Partinin 16 milletvekillini MHP'nin elinden çekip alacağını düşünmek çok da gerçekçi olmayacaktır.
      Gelelim Türkiye'nin batısındaki büyük şehirlerin tablosuna. Ak Parti 8 büyük şehirde 18 milletvekilinin 10'unu HDP'ye, 7'sini MHP'ye kaybetti. Ankara 2. bölgede ise düşen milletvekili kontenjan sayısının mağduru oldu. Ak Parti en trajik düşüşü Kürt seçmenin çoğunlukta olduğu Bağcılar, Avcılar, Büyükçekmece, Küçükçekmece, Çatalca, Esenyurt ve Güngören ilçelerini kapsayan İstanbul 3. Bölgede yaşadı. Artan 3 milletvekili kontenjan sayısına rağmen mevcut 2 milletvekillini kaybetti. Ak Partinin düşüşüne karşılık HDP milletvekili sayısını birden beşe çıkardı. Bu sonuçlarda en önemli etken; Ak Partinin Kürt seçmeni, bölgede Karadenizli adaylar göstererek HDP'nin önüne itmesi oldu. Muhafazakar kimliği etnik kimliğinden önce gelen gelir düzeyi düşük Kürt seçmen yüzünü HDP'ye döndü. 7 Haziranda yaşanan bu sıkıntıyı gören Ak Parti yönetimi İstanbul 3. bölgeyi Kürt seçmenin sevgisini kazanmış bir isme; eski tarım bakanı Mehdi Eker'e teslim etti. 

      Çözüm süreci boyunca büyük risk alarak gerilimden kaçan bir politika izleyen hükümet; Oslo görüşmelerinin basına sızdırılmasından KCK'nın savaş kararına kadarki süreçte büyük yara aldı. Eğer işler planlandığı gibi gitse, PKK Türkiye topraklarını terk etmiş olsa ve çözüm süreci başarıya ulaşmış olsaydı Ak Parti'nin oy oranı bandı % 50'leri bulacaktı. Ama olmadı Ak Parti'nin daha doğrusu Erdoğan'ın bizzat başlattığı çözüm süreci PKK'nın ihanetiyle sonuçlandı. Seçim sonrası koalisyon görüşmeleri ardından artan terör olayları MHP'ye "Biz demiştik." deme şansı tanıdı. MHP kurmayları; milliyetçi seçmene çözüm süreci boyunca PKK ve yamağı YDG-H'nın bölge şehirlerinde yaptığı yığınaklanmanın sorumlusu olarak Hükümeti gösteriyor. Yapılan son anketler MHP'nin bu stratejinin milliyetçi seçmende karşılık bulduğunu ortaya koyuyor.

      Gelelim Ak Partinin ortalama % 18 puanla en büyük düşüşü yaşadığı doğu ve güneydoğu bölgesi illerine. Ak Partinin kaybettiği 27 milletvekilinin 2'sini MHP 23'ünü ise HDP aldı. Elazığ ve Muş'ta düşen birer milletvekili kontenjanı da Ak Partinin listesinden gitti. 

     Ak Parti 2011 seçimlerinde 1. parti olarak 3 milletvekili çıkardığı Ağrı'da 7 Haziran'da sıfır çekti. Diyarbakır'da %19 puan kaybeden Ak Partinin milletvekili sayısı beşten bire düştü. % 12 puan düşüş yaşadığı Şırnak'ta 7 Haziran sonrası kazandığı bir milletvekillini de kaybetti. Muhafazakar Kürt seçmenin yoğun olduğu Bitlis, Muş, Siirt ve Batman'da oy oranında % 20 düşüş yaşayarak birer milletvekili çıkarabildi. 2004 yerel seçimlerinde ve 2007 genel seçimlerinde birinci parti olarak çıktığı Van'da 2009 yerel seçimlerinden beri yaşadığı düşüşü durduramayan Ak Parti yüzde 20 bandına düşerek sadece 1 milletvekili çıkartabildi. Her seçimde güneydoğu rekorunu çıkardığı Şanlıurfa'da % 47 oy oranına düşerek 3 milletvekillini HDP'ye kaptırdı. Bölgenin diğer büyükşehirleri Erzurum, Gaziantep ve Mardin'de % 15 düşüş yaşayarak 6 milletvekillini kaybetti. 7 Haziran'daki tabloyu değiştirmek adına düşük profilli adaylar yerine bölge halkında karşılığı olan Mehmet Galip Ensarioğlu'nu Diyarbakır, Faruk Çelik'i Şanlıurfa'da birinci sıraya koyan Davutoğlu Van'ı ise çözüm sürecine büyük mesai harcamış Beşir Atalay'a teslim etti.

     Ak Partinin tek başına iktidarının yolu büyükşehirlerde, güneydoğu ve doğudaki muhafazakar Kürt seçmenle barışmaktan geçiyor. Yapılan anketlerin neredeyse tamamında görüldüğü üzere Ak Partinin gereken önemi vermemesi halinde; 1 Kasım'da bir yol kazası daha yaşaması hatta bu sefer daha dramatik bir şekilde 5-6 milletvekiliyle tek başına iktidarı kaybetmesi çok uzak bir ihtimal olmayacaktır.

     Bu zamana kadar yapmaya çalıştığım izahattan anlaşılacağı üzere HDP'nin aldığı % 13'lük oy oranını sadece milliyetçi Kürt seçmenle açıklamak mümkün değildir. Ak Partinin büyükşehir ve bölgede HDP'ye kaptırdığı 39 milletvekilinin en azından bir kısmını tekrardan kazanmak için hayatı boyunca PKK'ya destek vermemiş ama 7 Haziran'da Kürt aidiyet duygusu ağır basarak HDP'ye oy veren muhafazakar seçmenin tekrardan yüreğine dokunmalıdır. Hüdapar'ın da seçimlere katılmamış olması bir fırsat olarak değerlendirilmeli ve Bölgenin kanaat önderlerinin de yardımı alınarak bölge halkına hepimizin ayrı etnik kimlikleri olmakla birlikte asıl aidiyetimizin İslam'a olduğu tekrardan hatırlatılmalıdır.

    Seçime kalan bu sayılı günlerde HDP ile PKK arasındaki ilişki daha da ifşa edilmeli. HDP ve PKK'nın marksist leninist yapısı bıkmadan usanmadan anlatılmalıdır. PKK ve siyasi uzantısı HDP'nin taşeronluğunu yaptığı küresel güçlerle olan ilişkisi belgeleriyle ortaya çıkarılmalıdır. HDP kurmaylarının bölgede nakarat halinde propagandasını yaptığı "Erdoğan onun partisine oy vermediniz diye savaş çıkardı. Zaten Kürtlerden nefret ediyor." söylevi karşılıklı eylemsizlik durumunu ilk bozanın PKK olduğu, yatağında uyuyan iki polisi öldürerek ilk kurşunu sıkanın da PKK olduğu anlatılarak boşa çıkarılmalıdır. Uludere (Roboski), Suruç, Diyarbakır ve en son Ankara patlaması olayları aydınlatılmalı ve en önemlisi halk etkin bir şekilde bilgilendirilmelidir.

     Velhasılıkelam devletin derdinin Kürt kimliğiyle değil sükunet ortamını bozan PKK terör örgütüyle olduğuna bölge halkı inandırılmalıdır.

     Huzur, barış ve istikrar dolu günler yaşamak dileğiyle....



1 Ekim 2015 Perşembe

Afyonkarahisar Şehir Merkezi pazar yerleri hangi gün nerede kuruluyor?

     Geçen sene bu zamanlar "Afyon'a bahar geldi, doldu pazar tezgahları" yazımda pazar alışverişi üzerine yazmıştım. Bu yazımda da size semt pazarları şehir merkezinde hangi gün hangi mahallede kuruluyor onu aktaracağım:

     Pazartesi: Esentepe (Ataköy)

      Salı: Sahipata

     Çarşamba: Güvenevler Kapalı Pazar Yeri (Eski otogar arkasında, Park Afyon yanında)

     Perşembe: Harbiş ve Karşıyaka

     Cuma: Fatih ve Mecidiye (İl Emniyet Müdürlüğü civarı)

     Cumartesi: Fuar Alanı (Afyon'un en büyük pazarı)

   Pazar: Çavuşbaş (Afyon kalesi civarında kuruluyor. Daha çok köylülerin tezgahı var. Taze ve doğal ürünleri ucuza alabilirsiniz. Tezgahta ürünler bitince akşamı beklemeden kapanıyor.) ve Uydukent