14 Ağustos 2015 Cuma

İncirlik'i Katil ABD Uçaklarına Açmak Ne Demek, Derhal Kapatmalıyız.


   Dün akşam saatlerinde Koalisyon Güçlerine ait uçakların Suriye'de rejime karşı mücadele veren Feylak-ı Şam'ın kontrolünde olan Türkiye sınırına 2 km mesafede bulunan Atme köyünü bombaladığını ve 25 sivilin hayatını kaybettiğini öğrendim. Bu arada şu sivil olayına da açıklık getirmek isterim. Suriye'de Rejimin ve İŞİD'in zulmüne karşı hayatta kalabilmek için direnen, kendi topraklarının özgürlükleri için ellerindeki eski silahlarla savaşmaya çalışan direnişçilerden; Bakkal Ahmet, Kasap Mustafa, Demirci Musab  ölseydi sivil demeyecek miydik? Tam teçhizatlı bir ordu askeriyle bir mi tutacaktık, vicdanımız buna elverecek miydi? Suriye'de savaşan rejim askerleri, Hizbulvahşet milisleri, İran Rejim Muhafızları, Koalisyon Güçleri ve İŞİD dışında herkes sivildir benim gözümde.

      Bölgeden gelen ilk haberler Atme köyünü bombalayan uçakların İncirlik üssünden kalktığını işaret etse de bu haberler Dış İşleri Bakanlığı tarafından sabaha doğru yalanlandı. Bu katliamın İncirlik'ten kalkan uçaklar tarafından yapılmamış olması Suriye üzerine ABD ile olan müttefikliği devam ettiği sürece Türkiye'nin mesuliyetini ortadan kaldırmaz. Aslında bu acı olay Türkiye'nin tüm üsleriyle Katil ABD önderliğindeki işbirlikçi çeteye katılması kararının hemen ardından vuku bulması bakımından; "Mümin, bir delikten iki defa sokulmaz." hadisi ışığında Türkiye'ye verilen ilahi bir ihtar olarak değerlendirilmesi doğru olacaktır.

    Vahşi katliamın tam da Ahrar-ı Şam'ın bütün devrimci gruplarını Türkiye'yi güvenli bölge konusunda desteklemeye çağırdığı gün meydana gelmesi ve bombalanan köyün Ahrar-Şam'ın müttefiki Feylak-ı Şam'ın kontrolünde olması üzerinde düşünülmesi gereken bir husustur. Böylece ABD Türkiye'yi Suriyeli muhalif grupların gözünde güvenilmez duruma düşürerek kayıtsız şartsız kendi emir komutası altına almayı hedeflemiştir. Bölgedeki devrimci mücahit grupların ABD nefreti; bunca imkansızlığa rağmen sunulan o kadar cömert teklife rağmen eğit-donat programını ellerinin tersiyle itmelerinden bellidir. (ABD tarafından her yıl 5000 muhalif eğitilmesi hedeflenirken temmuz ayı itibariyle katılım 60 kişide kalmıştır.)

       Aslında mevzuyu daha iyi anlamak için 11 Eylül 2014'te ABD öncülüğünde 6 Körfez ülkesi Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Bahreyn, Suudi Arabistan, Umman, Katar, Kuveyt ile Ürdün, Irak, Lübnan ve Mısır tarafından İŞİD'i Suriye ve Irak'tan temizlemek amacıyla imzalanan Cidde Bildirgesini hatırlamak gerekir. Türkiye o tarihte aklı selim davranarak söz konusu bildirgeyi imzalamamış ve üslerini Koalisyon güçlerine açmayacağını açıklamıştı.

      Koalisyon güçleri; Körfez Savaşı sonrası 90'lı yıllarda Kuzey Irak'taki Kürtleri Saddam Hüseyin'in saldırılarından korumayı amaçlayarak oluşturulan ama aslında Irak'ı ABD işgaline hazırlayan Çekiç Güç'ü hatırlatıyor. Zamanında Çekiç Güç nasıl Kuzey Irak'ta PKK'ya yer açtıysa aynı şekilde Koalisyon Güçleri de şimdi ikizi PYD'ye yer açıyor. Tel Abyad'da Koalisyon'un bombalamaları sonucu İŞİD tarafından boşaltılan mevzilere ABD uçaklarının koruması altında PYD çetesi yerleştirildi. Zamanında "yanlışlıkla" PKK militanlarına yiyecek ve mühimmat atan ABD uçakları şimdi de İŞİD'e "yanlışlıkla" ve PYD'ye ise göstere göstere mühimmat desteği sağladı. Aynı Koalisyon Güçleri defalarca sivil yerleşim yerlerini ve rejimle savaşan devrimci mücahit gruplarını vurdu, yüzlerce insan hayatını kaybetti. Sonrasında yapılan küstah açıklama "Pardon, yanlışlıkla yaptık" oldu. Şimdi nasıl herkes Çekiç Güç'ün sadece ve sadece Amerikan çıkarlarına hizmet etmiş bir proje olduğu noktasında hem fikirse ve destek veren ülkeler timsah göz yaşları döküyorsa yarın Koalisyon Güçleri içinde duyulacak pişmanlık aynı olacaktır.

        ABD'nin Suriye politikası; son iki yılda ülkedeki İslami cepheye mensup, fikriyat olarak Müslüman Kardeşler ekolüne yakın olan devrimci mücahit grupların güçlenmesiyle tamamen değişti. Zaten ABD gibi tarihi katliamlarla dolu sabıkası bozuk bir ülkenin de Suriye için salih emeller beslemesini beklemek en başından beri hatadır. Ama en azından direnişin ilk yıllarındaki Esad'ı devirmek üzere duyduğu arzunun yerini "Devrimci mücahit gruplar güçlenirse Mısır'daki İhvan gibi bir belayı başıma sararım." korkusu aldı. Bu sebepledir ki bir çok Amerikalı üst düzey yetkili Esad'lı model üzerine konuşmaya başladı. Emperyalist Amerika için Suriye'de hayatını kaybeden 300 bin insanın, komşu ülkelere sığınan 4,5 milyon mültecinin hiç bir değeri yok. Kapitalizm kılcal damarlarına kadar işlemiş Batı dünyası için insan canının hiç bir kıymeti yok artık hele bir de ölenler kendilerinden olmayan Araplar, Afrikalılar, Asyalılar ise. Biz tekrardan şu İncirlik mevzusuna dönelim:

      İncirlik Üssü 1950'li yıllarda Sovyet baskısından bunalan Türkiye'nin NATO üyeliği karşısında; Kore savaşına gönderilen askerlerin ardından ABD'ye verilen ikinci büyük tavizdir. Böylelikle Türkiye, egemenlik ve toprak bütünlüğüne yönelen Sovyet tehlikesi karşısında bir denge unsuru olarak ironik bir şekilde kendi topraklarında bir başka devlete üs sağlamış oldu. İncirlik üssü ilk kez 1958 Lübnan Krizinde ABD'ye hizmet vermeye başladı. Ardından 1967'daki, Altı Gün savaşında acil inişler için, 1970 Kara Eylül Olayları'nda Ürdün'e silah sevkiyatı için, 1973 yılında Yom Kipur savaşında ve 1979'da İran devrimi sırasında ülkede bulunan ABD vatandaşlarını ülkeden kaçırmak için yapılan operasyonlarda kullanıldı.1991'de patlak veren Körfez Savaşında İncirlik'ten kalkan uçaklar Irak'ı bombaladı ve on binlerce sivil hava saldırıları sonucu hayatını kaybetti. 11 Eylül sonrası Afganistan Savaşı ve Irak İşgalinde hava saldırılarında ana üs olarak kullanılan İncirlik; ABD ve işbirlikçilerinin tüm asker ve mühimmat sevkiyatlarının merkezi oldu. Açıldığı günden itibaren Ortadoğu'da yapılan vahşetin hizmetkarlığını yapan İncirlik üssü bölgeye kan ve gözyaşı dışında hiç bir şey bırakmadı.

     Türkiye egemenlik sınırları içerisinde yer alan İncirlik denen cerahattan kurtulmalıdır. Her karışı cephede canını ortaya koyan şehitlerimiz ve atalarımızın dualarıyla büyük bir mücadele ile kazanılan bu vatan topraklarında Müslüman katilleri barındırılmamalı, ülkemin iman dolu göğsünden sökülüp atılmalıdır. Bu nokta da en büyük görev biz halklara düşmektedir. Solundan sağına, ülkücüsünden komünistine, İslamcısından ateistine her cenahın yaptığı gösterilerde en çok atılan slogan olan "Katil ABD Türkiye'den defol!" "Go home yankee" sözleri daha bir kuvvetle daha bir inançla bağıra bağıra dile getirilmelidir. Mahallelerinden şehirlerine kadar bu ülkenin her yerinde bu direnci göstermeliyiz. Ortadoğu'nun  huzuru için Türkiye'nin tam egemenliği için İncirlik'in kapatılması 2000li yılların Çanakkale harbi, Kurtuluş Savaşı hükmündedir.

       Velhasılı kelam, Allah Amerika'dan büyüktür! Haşa, kıyas ne mümkün! Bunu söylemeye ne gerek var. Ama Allah’tan korktuğundan daha fazla Amerika’dan korkanlar için bunu söylüyorum. Allah'ı hesaba dahil etmeyen müminin imanı nasıl bir imandır? Yaptığınız hesapta Allah ilk sırada yer almıyorsa, o hesap haşa "Allah'sız" bir hesap değil de nedir? İmanı sağlam olan biri Allah'ın gör dediği yerden bakar ve olayları o çerçeve de değerlendirir. Evet, şimdi iman tazelemenin tam sırası. "Ey Mü’minler! Gevşemeyin, üzülmeyin. Eğer (gerçekten) iman etmiş kimseler iseniz, üstün olan sizlersiniz.” (Âl-i İmrân,139.)